Geceye Fısıldayan Kalp
“Sonsuzluk bir yer değil, içimizde saklı bir aynaymış...”
Git gellerimiz kendi içimizde. Kendi aynamıza baktıkça tekrarlıyor ve bunu sonsuzluk olarak görüyoruz. İçimizde büyük bir orman saklı. Kendimizi karanlık bir ormana gömen, ve çıkış anahtarı siyah bir gül olan çirkinlerin masalı...
Author
READ
İnsanın kendi üzerinde kurduğu baskı, tempo değişimleri ve ruhsal trafik doğrudan müzikal bir dille anlatılabilir mi? Şehir, dışsal bir mekândan çok içsel bir alan gibi. Beton, gürültü ve ritim dışarıda olduğu kadar da içeride. Modern insan karmaşayı dış dünyada olduğu kadar kendi zihninin dar sokaklarında yaşıyor. Gitarın tonlarındaki gerilim, davullardaki ataklar... İçsel döngümüzün git gelleri...
İnsan kendine tekrar tekrar çarpıyor. Hayatlarımızdaki yüksek tempo ile düşük duygusal tonlar bir araya geliyor, hem enerjik hem karanlık bir atmosferde yaşıyoruz. Bir yandan ilerliyor, bir yandan aynı duvarda iz bırakıyoruz.
Metropolde karakterler kahraman değil. Kaçan, arayan, bulan, tekrar kaybeden sıradan varlıklar. Bu nedenle hikayeler biraz eksik, biraz kesik, biraz isyankâr. Temiz düzenin dışına çıkmak seksi, köşeli geçişler çekici ve kirli tonlar vaatkâr.
Karanlık bir ormanda saklanmakla metropolde kaybolmak ne kadar özdeş... İkisinde de saklandığımız labirentler var. Hem zihinsel, hem duygusal trafik yoğunluklarında radyoyu açıyor, kulaklıklarımızı takıyoruz.
Geceye fısıldayan kalpler oluyoruz...







